15 Şubat 2013 Cuma

Bahçemde Yeşeren Umutlar - Debbie Macomber




           
                 Merhabalar efendiiiimmmm :)) Küçük Mucizeler Dükkanı serisinin üçüncü kitabı olan Bahçemde Yeşeren Umutlar yine pozitif enerji doluydu. :) Yazarımız her zamanki gibi okurlarına çok güzel dersler verdirtecek cinsten yazmış bu kitabını da. Kitabın yarısına kadar aslında sıkıldım ve serinin önceki kitaplarındaki yazış tarzına benzettim. Hatta serinin devamını okuyamayacağım galiba bile dedim. Fakat kitabın ortalarında Debbie çok güzel bağlamış hikayeyi. Seve seve merak ederek okudum kalan sayfalarımı.

                Çok güzel evliliği olan bir kadın Susannah. İki çocuğu vardır. Eşi çok mükemmel bir adamdır. Fakat geçmişinde yaşadığı aşkını unutamamaktadır. Belki de unutamamasının en büyük sebebi babasının yaptıklarıdır...

                Babası yeni ölmüştür. Aslında buna pek de üzüldüğü söylenemez. Çünkü gençliğinde ona yaşattıklarından dolayı Susannah babasından neredeyse nefret ediyordur. 

                Annesi ise, babasına yılların eskitemediği bir aşkla bağlıdır. Onun ölümü Vivian'ı tamamen sarsmıştır. Yaşlılığın getirdiği unutkanlığın üstüne bu olay Vivian'ı daha kötü yapar. Dolaşmaya çıktığında evinin yolunu unutur, komşularını ve yardımcısını kötüler. Kendi sakladığı şeyleri çalındı sanar. Bunları duyan Susannah daha fazla dayanamaz ve soluğu annesinin yanında alır. Gitmesinin bir sebebi de gençlik aşkı Jake'i aramaktır... Bir yandan annesini huzurevine yerleştirmeye çalışan Susannah bir yandan da evlenmeden önce yaşadığı şehrin keyfini çıkartır. Eski arkadaşlarıyla görüşür ve Jake'i bulmaya çalışır. Bunlar yetmezmiş gibi 17 yaşındaki ergen kızı kendi kafasına göre Susannah'nın yanına gelir :) Klasik anne-kız atışmalarını bolca anlatan kitap, okurken size gençliğinizi ve annenizle ilişkilerinizi hatırlatacak. 

               Hikaye öyle birbirine bağlı ki birini anlatsam devamı gelir. O yüzden ben susuyorum ve okumanızı tavsiye ediyorum. Keyifle okuyacağınıza eminim.

               Bol okumalı günler sizin olsun... Sevgilerimle :)

               

1 Şubat 2013 Cuma

Kahperengi - Hande Altaylı



             Tadı damağımda kaldı diyebilirim. :) Hande Altaylı daha önce okumadığım bir yazar ve neden okumamışım diye kızıyorum şimdi kendime. Öyle güzel bir dili varmış ki tarif edilemez... Kitap çok akıcı, ne zaman bitti anlamıyorsunuz bile. Hele son sayfalara geldikçe içinizden 'ne olur bitmesin ' diye yalvarıyorsunuz. :)

              Kitabın kapağı ise çok güzel bence. İsmine gelince de 'kahperengi' aslında kitapta çok küçük bir yerde geçer ve tahmin edemeyeceğiniz bir espriyle dile getirilir. Ama kahverengi gözler, kahverengi eşyalar kitabın çoğu sayfasında geçmiştir. 

              Narin ailesi tarafından çok acılar çekmiş bir kasaba kızıdır. O kasabayı sevmesinin tek sebebi vardır , çocukluk aşkı Fırat... Fakat o bile yeri gelir yetmez... Narin, ne olursa olsun bir kere bile Fırat'ın onun hayatını mahvettiğini düşünmemiştir. O kadar sevmiştir onu senelerce... 

              İstanbul'a kaçar Narin üniversiteyi kazanınca. Yepyeni bir hayat kurar kendine. Öyle güçlüdür ki okurken her sayfasında 'helal olsun be' dedim. Okulunu bitirir, çok başarılı bir iş kadını olur. Kimsesi yoktur yaslanabileceği. Deniz dışında... Deniz, Narin'in okuldan arkadaşıdır. Çok değişik bir şekilde tanışırlar, ama ikisi de hayattan yaralar almış kişilerdir. Çok farklı karakterlere sahip olmalarına rağmen birbirlerine kol kanat gererler ve dostluktan öte bir bağ oluşur aralarında. Dostluktan çok öte, çok temiz bir bağ... Gerçekten Narin İstanbul'da yepyeni bir hayat kurmuştur kendine. Eskiden kalan, her yere onun kafasında giden tek kişi Fırattır. Bir gün öyle tesadüfler olur ki olaylar engel olamayacağı şekilde çığırından çıkar. Öyle bir noktaya gelir ki aşkım mı arkadaşım mı diye çok düşünür... Ne kadar Denizden vazgeçemeyeceğini bilse de aşkından da bir türlü vazgeçemez. Ve Deniz sonunda öyle bir şey yapar ki... O nasıl yüce gönüllü bir dost diye düşünmeden edemezsiniz...

            'İnsan bazen bir yerde takılıp kalıyordu ve diğerleri yürüyüp giderken, o bir yol bulup geçemiyordu.'

            'Biri gittiğinde arkasında bir yol bırakıyordu. Yürüyüp ona varabileceğin bir yol...'


             

            'Galiba aşk birini unutamamak değil, onu her gördüğünde yeniden hatırlamak. Kaç yıl geçerse geçsin, her karşına çıktığında aynı şeyi hissetmek.'

            'İki insan birbirine sırtını döndüğünde aralarındaki mesafe dünyanın çevresine eşit oluyordu.'

            'Bir insana yüzde yüz güvenmekle yüzde doksan dokuz güvenmek arasında dağlar kadar fark vardı. Çünkü eksilen yüzde birin nereden eksildiğini bilemezdin ve dünyanın bütün kazıkları o küçük 'bir'in içine saklanabilirdi. O yüzden yüzde doksan dokuz, yüzde yüze olduğundan daha yakındı yüzde sıfıra.'


            

           'Bir insanın kendine yapabileceği kötülüğün sınırları olmalıydı.'

           'İnsan bazen bir tek cümleye muhtaç, bir kelimeye razı olurdu'

           'Görmek için ölüyordu. Ölmemek için görmüyordu.'